Musul-Kerkük Nasıl Bir Tarihe Sahip?

     Musul ve Kerkük tarih boyunca Sümerlerden şimdiki Irak Cumhuriyeti’ne kadar birçok medeniyete ve devlete ev sahipliği yaptı. XIX. yüzyılın sonlarına kadar altındaki gizli hazineyi kimse bilmiyordu. Ne zaman ki bu kara hazine öğrenildi, o zaman devletler bu topraklara sahip olmak için birbirleriyle savaşır hale geldiler. Bu yazımda sizlere yüz asırdır Türk yurdu olan ve yakın tarihimizde büyük bir öneme kavuşmuş olan Musul ve Kerkük bölgesinin tarihsel serüvenini sizlere ulaştırmış olacağım. Çok geriye gidersek, bu bölgeye M.Ö. 2100 yıllarına kadar küçük şehir devletleri hakimdi. Sonra M.Ö. 2100 yıllarında Sümerler, M.Ö. 890’da Asurlular, M.Ö. 609’da Medler, M.Ö. 550’de Ahameniş İmparatorluğu, M.Ö. 331 yılında Makedonya İmparatorluğu, M.Ö. 301 yılında Seleukos İmparatorluğu, M.S. 119 yılında Persler, 224 yılında Sasaniler, 641 yılında ise Hz. Ömer zamanında Müslümanlar tarafından fethedildi. 661 yılında bölge Emevi Hanedanlığı’na, 750 yılındaysa Zab Suyu Muharebesi ile bölge Abbasilere geçti. 945 yılından 1055 yılına kadar bölge Büveyhoğulları tarafından idare edildi. 1055 yılında Tuğrul Bey tarafından alınan bölge, 1127 yılına kadar Büyük Selçuklu Devleti egemenliğinde kaldı. 1250 yılında bölgenin Moğollar tarafından işgal edilmesiyle tıpkı Bağdat’ta yapıldığı gibi Musul ve Kerkük’te mühim kütüphaneler yıkıldı, İslam medeniyetine ait tüm kitaplar yakıldı. Bölge, 1264 yılında Moğolların devamı olan İlhanlılar, 1335’te Celayir Sultanlığı, 1393 yılında Timur Devleti, 1406 yılında Karakoyunlu, 1469 yılında Akkoyunlu, 1508 yılında da Safevi kontrolüne girdi. 1514 yılında Osmanlı ile Safeviler arasında cereyan eden Çaldıran Muharebesi ile Musul ve Kerkük Osmanlı Devleti egemenliğine girdi. Burada 1517 yılında Musul Eyaleti kuruldu. Kanuni Sultan Süleyman’ın 1534’teki Irakeyn Seferi’ne kadar bölge, Safeviler tarafından birçok kez taciz edilmiş lakin bu sefer ile bölge mutlak emniyet altına alınmıştı. 1514 yılından 1623 yılına kadar Osmanlı egemenliğinde kalan bölge, 1623 yılında Osmanlı’nın o zamandaki bulunduğu durumdan istifade eden Safevi hükümdarı Şah I. Abbas tarafından Bağdat da dahil olmak üzere işgal edildi. 1623’ten 1638 yılına kadar bölge Osmanlı ile Safeviler arasında el değiştirdi. 1638 yılında Sultan IV. Murad tarafından alınan Musul, Kerkük ve Bağdat Osmanlı’ya tekrardan bağlandı. 1864 yılında Teşkil-i Vilayet Nizamnamesi ile eyalet, Musul Vilayeti’ne çevrildi. 1906 yılındaki nüfus sayımlara göre Musul Vilayeti’nde, Musul’da 43.775, Kerkük’te 67.458, Süleymaniye’de 36.929 Müslüman olmak üzere toplam 161.748 Osmanlı vatandaşı yaşamaktaydı.(Sadece erkekler sayılmıştır, gerçek nüfus, büyük ihtimal iki kat fazladır.) Ayrıca Sultan II. Abdülhamid ileri görüşlü bir şahsiyet olduğu için bizzat verdiği talimat ile bu bölgedeki petrol yataklarının haritalarını Alman bir şirkete çıkartmıştır. Özellikle de İstanbul-Hicaz demiryolunu bu yatakların üzerinden geçirtmiştir. Osmanlı Devleti’nin 1. Cihan Harbi’nde yenilmesiyle birlikte Avrupalıların önceden planlamış oldukları uygulamalar 1916 yılından itibaren uygulamaya geçti. İtilaf Devletleri kendi aralarında imzaladıkları 16 Mayıs 1916 tarihli gizli Sykes-Picot3 Anlaşması’na göre Musul-Kerkük bölgesi Fransız mandasına bırakılmıştı. Fakat daha sonradan Fransa bu bölgeyi İngiltere’ye devretti. Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşı’nın sonunda yaptığı Mondros Mütarekesi sırasında Kerkük merkez hariç, Süleymaniye ve genel olarak Musul vilayeti 6. Ordu komutanı Ali İhsan Sabis Paşanın denetimi altındaydı. Ancak mütarekenin 7.maddesi itilaf devletlerine gerekli gördükleri yerleri işgal yetkisi vermekteydi. İngilizler de bölgedeki Hristiyan halkın katledildiği bahanesi ile Musul’un boşaltılmasını Ali İhsan Paşa’dan istediler. Ali İhsan Paşa her ne kadar bu teklifi reddetmiş ve direnmişse de sonrasında İstanbul’dan gelen emir üzerine kuvvetlerini Musul’dan Nusaybin’e çekmek zorunda kaldı. Şehrin boşaltılmasının ardından İngilizler 10 Kasım 1918 günü Musul’u işgal ettiler. Bu olay ise Osmanlı ordularının en son terk ettiği şehir olarak tarihe geçmiştir. İngilizler Musul'u işgal etmelerine rağmen uzunca bir süre bölgeye hakim olamadılar. Bölgedeki aşiretler özellikle Kerkük ve Süleymaniye halkı İngiliz hakimiyetine sıcak bakmıyorlardı. Nitekim bölge halkı Kürtler, Araplar, Türkmenler Türkiye’nin tarafında yer aldılar ve  TBMM’nin açılmasıyla beraber Milli Mücadeleyi desteklediler. Bölgede hakimiyet sağlamakta güçlük çeken İngilizler Nasturi ve Asuruileri himaye etmeye başlarken Fransızlar da Ermenilere dayanmak zorunda kaldılar. İngilizlerin Musul, Kerkük ve Süleymaniye şehirlerinde hakimiyet kurmak için gerektiğinde havadan bombalamalar yaptığı tarihlerde Anadolu’da Milli Mücadele başlamıştı. Doğuda Ermenilere karşı Batıda ise Yunanlılara karşı önemli başarılar kazanılmaktaydı. Anadolu’da mücadelenin başarıyla devam ettiği bu tarihlerde milli sınırlar içinde ifade edilen Kerkük, Süleymaniye ve Musul da TBMM’nin hedefi arasındaydı. Bölgenin İngiliz işgalinden kurtarılması için 1 Şubat 1922 tarihinde Milli Savunma Bakanlığına Revandiz bölgesine bir kısım kuvvet gönderilmesi emri verildi ve bu görev için Milis Yarbayı Özdemir Bey görevlendirildi. Lozan konferansındaki görüşmelerin önemli başlıklarından biri Musul meselesi oldu. İsmet Paşanın başkanlığındaki heyet konferansta Musul, Kerkük’ün demografik yapısını rakamlarla ifade ederken bölgenin çoğunluğunun Türk olduğunu, Kürtler ve Araplarla beraber ise Anadolu’nun bir parçası olduğunu savunuyordu. Lord Cruzn ise İsmet Paşanın istatistiklerinin doğru olmadığını bölgede Türklerden çok Kürtlerin ve Arapların bulunduğunu öne sürmekteydi. Musul üzerinde bu tartışmalar yaşanırken gündeme gelen konulardan bir tanesi de bölgenin petrol zenginliğiydi. İngilizler, Türklerin petrol zenginliği için Musul’u istediklerini öne çıkartarak konferansa katılan diğer devletleri de kendi taraflarına çektiler ve diplomatik üstünlüğü ele geçirdiler.Konferansta Musul konusunun bu şekilde hararetle tartışıldığı günlerde 2 Ocak 1923’te Mustafa Kemal TBMM’de şunları söylüyordu: “…Musul vilayetinin hudud-ı millimize dahil araziden olduğunu biddefaat ilan ettik. Lozan’da elyevm (bugünkü günde) karşımızda ahz-ı mevki etmiş olanlar bunu pekala bilirler. Vatanımızın hudutlarını tayin ettiğimiz zaman büyük fedakârlıklara katlandık. Menafiimize mugayir (menfaatlerimize aykırı) olmakla beraber müsalemet perverane (barıştan yana) hareket ettik. Artık milli arazimizden en ufak bir parçasını bizden koparmaya çalışmak pek haksız bir hareket olur. Buna kat’iyen muvafakat etmeyiz”.  Mustafa Kemal’in bu açıklamalarının benzerleri milletvekilleri tarafından da ifade edildi. Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey, TBMM’de yaptığı heyecanlı bir konuşmada; “Paşa, ordunun başına otur, başka işin yoktur. Başkumandanlık vazifesini ifa et ve hudutlara bayrağımızı rekzet, bayrağını süngünü İngiliz’in gırtlağına daya! diyordu. Lozan’daki görüşmelerin çıkmaza girmesi, Özdemir Bey’in Musul’da yoğunlaşan faaliyetlerine karşı İngiliz ordusunun saldırılarının artması Türkiye’yi İngiltere ile savaş noktasına getirmişti. İngilizlerle savaş ihtimalinin belirdiği 1923 Şubat’ında Mustafa Kemal ise savaştan uzak durulması düşüncesindeydi. Musul’a yapılacak bir harekatın ülkeyi sonu belirsiz bir savaşa sürükleyeceğini ifade etmeye başlayan Mustafa Kemal askeri seçenek yerine konunun konferansta çözülmesinin gerekliliğini öne çıkarmaya başladı. Kesilen Lozan görüşmelerinin tekrar başlamasının ardından Musul’un geleceği sonraya Türkiye ve İngiltere arasında yapılacak görüşmelere bırakıldı. Buradan bir netice çıkmaması halinde ise konunun Cemiyet-i Akvam’a götürülmesine karar verildi. Lozan konferansından sonra başlayan ikili görüşmelerden de bir sonuç çıkmadı. İngilizler petrol bölgesi olan Musul ve Kerkük civarını Türkiye’ye bırakmayacaklarını açıkça ifade ettiler. Türkiye bölge ile ilgili tezlerini Cemiyet-i Akvam’da da savundu. Ancak bu tarihlerde Türkiye’nin doğusunda çıkan Şeyh Sait isyanı ve hemen ardından bölgeye yönelik uygulamalar, Türkiye’nin öne sürdüğü en önemli tezin yani Kürtlerin de Türkiye’ye bağlanmak istediği tezinin zayıflamasına sebep oldu. Nihayetinde Türkiye 1926 yılında Ankara Antlaşması ile Musul üzerindeki haklarından vazgeçmek zorunda kaldı. Musul, Kerkük ve Süleymaniye, 25 yıl boyunca petrolden %10 ödenmesi mukabilinde İngiltere’ye terk edildi. Ankara, isterse bu hissenin yıllık 500 bin sterline çevrilerek ödenmesini isteyebilecekti.1930 yılında bölgede İngiliz-Irak Antlaşması ile Birleşik Krallık Irak Mandası, Irak Krallığı adıyla bağımsız bir devlet oldu. 1958 yılında gerçekleşem bir darbe ile de bugünkü Irak Cumhuriyeti kuruldu.

Yorumlar

Popüler Yayınlar