Paris Sefaretnamesi Bağlamında Osmanlı-Avrupa İlişkileri
Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa ilişkileri yaklaşık 400 yıllık bir geçmişe sahip. Kimi zaman birbirleriyle savaş halinde olmuşlar, kimi zaman ortak düşmana karşı birlikte ittifak olmuşlardır. Lale Devri’ne kadar Osmanlı Devleti kendini Avrupa’dan askeri, medeniyet ve yaşayış tarzı bakımından hep üstün görmüştü. Lakin 1699 Karlofça Antlaşması’ndan 1718 Pasarofça Antlaşması (Lale Devri)’ne kadar olan tüm savaşları kaybedince Osmanlı’nın Avrupa’ya karşı üstünlük ve deyim yerindeyse kibri bir anda sönmüş, Avrupa’nın kendilerinden artık üstün olduğunu (en azından eşit olduğunu) kabul etmek zorunda kalmıştı. Bu sebepten dolayı Osmanlı bürokratları kendilerini Avrupa ile temas etme ihtiyacında hissetmiş, elçiler ve temsilciler gönderip Avrupa’nın neden üstün olduklarını anlamaya çalışmışlardı. Bu bağlamda Yirmisekiz Çelebi Mehmed’in Paris Sefaretnamesi yukarıda bahsedilen olayların anlaşılmasında rehberlik etmekte olup, o dönemki Osmanlı-Avrupa ilişkilerini ve Çelebi Mehmed’in vermek istediği açık ve örtük mesajları başarıyla okuyuculara ulaştırmaktadır.
Osmanlı Devleti ile Avrupa ilişkileri, 18. Yüzyılda diğer yüzyıllara nazaran biraz daha sakin ve birbirleriyle uzlaşmacı bir yüzyıl olarak kayıtlara geçti. İki taraf da (özellikle Fransa ve Osmanlı) birbirlerini daha yakından tanımaya çalıştılar. Pasarofça Antlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti kendini eğlenceye, sanata ve edebiyata vermiş ve Avrupa ile de yakın temas kurmak istemişti. İşte bu sebeple 1721 yılında dönemin padişahı III. Ahmed tarafından Fransız-Osmanlı ilişkilerini iyileştirmek ve geliştirmek adına Yirmisekiz Çelebi Mehmed Fransa’ya gönderildi. Çelebi’nin yazdığı sefaretname birçok yönüyle incelenmesi gereken mühim bir eserdir. Mehmed Çelebi eserinde coğrafyadan, kültüre, yaşayış biçimlerine kadar birçok yönden dönemin Avrupasından birçok açık ve örtük ipucu vermektedir. Öncelikle şu belirtilmelidir ki; Çelebi ne bir aşağılık duygusuna sahip ne de eskisi gibi bir mağrurluk duygusuna sahiptir. Bu tutumu da onun Osmanlı-Avrupa ilişkilerini tarafsızlığa yakın bir anlatıma sahip olmasını sağlamıştır. Mesela, Çelebi Fransız kralıyla görüşmesinde birçok ipucuyu okuyuculara iletmektedir; kral daha çocuk olduğu için kralı ve devleti çevresindeki oligarşik bir yapının yönettiğini ilgili bölümde ima etmiştir. Özellikle askeri alanda silah, teçhizat ve askeri disiplin bakımından Avrupa’nın Osmanlı’nın çok ilerisinde olduğunu kendi gözleriyle görmüş ve eserine kaydetmiştir. Ayrıca eser Osmanlı’nın Avrupa’ya karşı olan küçümser ‘küffar’ önyargısını kırmayı ilk defa başarmıştır. Onlardan da bir şeylerin alınacağını ve alınması gerektiğini Osmanlı devlet adamlarına aşılamıştır.
Yirmisekiz Çelebi Mehmed’in Paris Sefaretnamesi dönemin Avrupasına (özellikle Fransa) önemli bir ışık tutmuş, Osmanlı İmparatorluğu’nun önündeki yaklaşık 200 yıllık Batılılaşma çabalarına önayak olmuştur. Çelebi Mehmed, sefaretnamesi ile getirdiği birçok tavsiyenin ve yeniliğin uygulanabilirliğine rağmen Osmanlı bürokrasisi tarafından fazla ciddiye alınmamış ve çoğu alanda geniş bir yankı uyandıramamıştır. Fakat eserin sadece askeri yönü biraz ciddiye alınmış, bu alanda ilk kez ıslahatlar yapılmaya çalışılmıştır. Bu da Osmanlı’nın o dönemde hala kültürel alanda yenileşmeye hazır olmadığını göstermektedir. Eserin bir diğer faydası da matbaanın Osmanlı’ya gelişine yardımcı olmasıdır. Bu sayede hemen olmasa da kültürel ve edebi alanda gelişmeler yaşanmıştır. Çelebi Mehmed’in sefaretnamesi, Batı Medeniyeti ile ilk temasımız olmasından ötürü bir nevi objektifliğe yakın bir belgesel niteliği taşımakta olup, o dönemki Avrupa’nın Osmanlı’ya ve yine aynı zamanda Osmanlı’nın Avrupa’ya bakış açısını tüm gerçekliğiyle okuyucuların gözleri önüne sermektedir.
Dönemin padişahı III. Ahmed (1703-1730)
Yorumlar
Yorum Gönder