Vatan'ın Sansür ile Savaşı


  
  Yasak veya sansür bir toplum için belki de en kötü şeydir. Çünkü topluma sansür uyguladığınız zaman, aynı zamanda o toplumun aklına bir sansür uygularsanız. Özellikle Fransız İhtilali’nden önceki dönemlerin devletlerinde sansür çok uygulanan bir yöntemdi. Bir olay, krala veya yönetime muhalif olduğu veya eleştirdiği zaman hemen sansürün tokadını yerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise bu tür yöntemler daha sertti. Tanzimat Dönemi’ne kadar padişaha veya devlet erkanına en ufak bir muhalefet o kişinin sorgusuz idam fermanı olurdu. Örneğin, I. Süleyman döneminde şair Figani ve IV. Murad döneminde şair Nefi eleştirilerinin bedelini canlarıyla ödemişlerdi. Tanzimat ile beraber özellikle yargısız infazın ortadan kalkmasıyla insanlar kendilerini biraz daha özgür hissetmeye başladılar. Böylelikle Osmanlı toplumunda hürriyet, vatan ve eşitlik gibi kavramlar daha çok yayılmaya başladı. Bu durumun en güzel örneklerinden birisi de Namık Kemal’dir. Namık Kemal, Yeni Osmanlılar veya Jön Türkler üyesi olması dolayısı ile geleneklerden kopmadan batılılaşmaya ömrünü adamıştı. İşte bu geleneklerden kopmamasının en önemli delili ise onun bu kuvvetli vatan bilinci idi. Vatan yahut Silistre tiyatrosu bunun en önemli göstergesidir. Eser oynandığı vakit toplumun vatan bilincini harekete geçirmiş fakat yönetimin sansür yumruğunu yemekten kaçamamıştır ve sonrasında eser yasaklanmıştır. Ancak ilginç bir şekilde tiyatro oynanmaya devam edilmiştir. Bu durumun nedenini üç sebep ile açıklayabiliriz: merak duygusu, vatan bilincinin uyanması ve Namık Kemal sansürü.

'Vatan' tiyatrosunu izlemek için bekleyen seyirciler













     İlk olarak, merak duygusunun önüne kimse geçemez, padişah dahi. Eser gösterime sunulduktan hemen sonra yasaklanmış ve Namık Kemal ve arkadaşları sürgüne gönderilmişti. Fakat eserin yasaklatılmasına rağmen tiyatro İzmir ve Selanik gibi şehirlerde hatta, Sultan Abdülaziz’in huzurunda iki defa oynatılmıştır. Bir şeyi ne kadar çok yasaklarsanız o kadar çok gizemli hale dönüşür ve merak edilir. Tiyatro yasaklanınca insanlar yasaklanmasının nedenini araştırmaya başladılar ve bu insanlarda içeriğini öğrenme ve izleme isteği oluştu. Tabii ki de bu Güllü Agop gibi tiyatro sahiplerinin işine yaradı. İşin garibidir ki, eser Güllü Agop’un Tiyatro-yi Osmani kumpanyasında oynanmasına rağmen ona ve tiyatrosuna dokunulmadı. Bunun sebebi de üçüncü nedende açıklanacaktır. Padişah dahi neyi yasaklattırdığını bilmiyordu. O da merak duygusuna yenildi ve eseri huzurunda sahnelettirdi hatta iki kere! İkinci nedene gelirsek, Vatan yahut Silistre ile öyle bir vatan duygusu uyandı ki, bunu yönetim dahi engelleyemedi. İzleyiciler tiyatroyu izledikten sonra sokaklara akıp ‘Yaşasın vatan!’ ‘Yaşasın millet!’ diye haykırmaya başladı. Bu olay tüm cümle Osmanlı mülküne yayıldı. Aslında bakılırsa, bu yönetimin işine gelmiş olabilir. Çünkü o vakitler Osmanlıcılık, Osmanlı tebaasına aşılanmaya çalışılıyordu. Böylelikle eserin oynatılmasına göz yumulmuş olabilir. Üçüncü neden ise (bana göre en önemli), aslında padişahın ve yönetimin Vatan yahut Silistre eseri ile bir derdi yoktu. Bütün dertleri Namık Kemal ile idi. Yukarıda da bahsettiğim gibi eser Osmanlıcılık ideali için bundan iyi Şam’da kayısıydı. Tiyatrodan çıkan izleyiciler sokaklara akıp "Yaşasın Namık Kemal!" "Allah bizlerin muradını versin, biz muradımızı isteriz’’ şeklinde bağrışlar oldu. Zira Namık Kemal’in o vakitte Abdülaziz’in kardeşi olan Şehzade Veliaht Murad ile yakın bir ilişkisi vardı. İkisinin de dostluğu Mason locasından gelmekte idi. Bunu iyi bilen Sultan Abdülaziz’in eline bu olay ile koz geçti ve derhal Namık Kemal ile dört arkadaşını sürgüne gönderdi ve ondan kurtulmuş oldu. İşte bu nedenle eser oynanmaya devam etti.
Dönemin padişahı Sultan Abdülaziz
     Namık Kemal’in Vatan yahut Silistre adlı tiyatrosu gösterime sunulduğu dönemde her alanda büyük etki uyandırmıştır. En önemlisi de halktaki vatan bilincinin uyanmasıdır. Uyanma diyorum çünkü Orta Asya’dan Anadolu’ya geliş süreçlerimizde hep bir vatan bilinci vardı. Zaman içerisinde bu bilinç pasif hale büründü. Bu eser zamanının ötesine geçebilmiş sayılı eserlerden biri olup, özellikle Milli Mücadele dönemi için bir zemin oluşturmuştur. Dönemin gerici ve dar kafalı yönetim zihniyeti eğer bu eserin mahiyetini o dönem kavrayabilmiş olsaydı, dönemin sorunları büyük bir ölçüde çözüme kavuşmuş olurdu. Ek olarak, anlatılan bu olayın günümüz için de büyük bir ders olduğu aşikardır. Sansür ve yasakların bir toplumu hiçbir zaman ileriye götürmeyeceğinin en büyük delilidir.
Şehzade Murad, Sultan Abdülaziz'den sonra tahtın sahibi olacaktır.


Yorumlar

Popüler Yayınlar