Akif'in Japonları
Türkiye'de entelektüeller ile halk arasında bazen Japonlara karşı aşırı sempati duyulduğunu söylemek mümkündür. Türk toplumunun Japonya ve Japonlara iltifatı doğru ve gerçekçi temellere dayanmamaktadır. Esas olarak hayali bir tarihe dayanan ilgi, Japonya'nın teknoloji ve kültür alanındaki ilerlemesi ile pekiştirilir. Özellikle, bu alanda uzman olmayan, Japonca bilmeyen, farklı disiplinlerden gelen akademisyenlerin, belgelere ve ilk elden kaynaklara dayanmadan yazdığı kitaplar ve makaleler, toplumdaki kavram yanılgılarının artmaya devam etmesine neden olmaktadır. Bu durumun tarihsel bir arka planı vardır: Rus-Japon Savaşı (1904-1905). Son iki yüz yılda Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük rakibi olan Rusya'nın, Japonya gibi dünya tarihini etkilemeyen sıradan bir Asya devleti tarafından yenilgisi, Osmanlı aydınlarını ve Osmanlı toplumunu derinden etkiledi. Batılıların karşısında Doğu’nun yeni kurtarıcısı olarak görülen Japonya, Mehmet Akif gibi aydınların eserlerinde de konu olmaya başlamıştı. Günümüze kadar uzanan Japon sempatisinin en önemli kaynaklarından biri, Safahat'ın ikinci kitabı olarak yayınlanan Mehmet Akif Ersoy’un Süleymaniye Kürsüsü'nde adlı eseridir. Eserde yer alan Akif’in o dönemin İslam dünyasının manzarası karşısında yaptığı Japonya ve Japonlar hakkındaki övgüleri, hayranlık etkisinde ve abartılarak yazılmıştır, ki bunda Abdürreşid İbrahim’in etkisi büyüktür..
Hem Japonların yaşam tarzı hem de dünya görüşünün İslam ile hiçbir ilgisi yoktur. Tüm dinler için ortak olan insan sevgisi ve dayanışma gibi bazı meseleler hiç kuşkusuz Japon toplumunda var olmuştur. Fakat Japonların, Müslüman denmek için eksiği ancak tevhit diyecek kadar ileri götürülecek bir yaşam tarzı olmamıştır. Her şeyden önce, Japon yaşam kültürünün unsurlarından biri olan alkol (sake), hem keyif verici özelliği hem de Japon kültürünün ve dininin önemli bir parçası olması açısından Japon toplumu için önemli bir ögedir. Vergilerin ve hatta ödüllerin alkollü içkilerle alınıp veriliş gerçeği, Japonlar için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Tabii ki Akif bunu bilemezdi. Bazı dizelerde Japon milletinin çok kanaatkar olduğu Akif tarafından belirtilir. Bu doğru
olmakla birlikte, buradaki önemli nokta, bu düşüncenin dini doktrinlerden veya geleneklerden değil, yoksulluktan kaynaklanıyor olmasıdır. Örneğin, ‘Kimsenin ırzına, nâmûsuna yan bakmayarak’ dizesi bu durumu gösterir. Başka bir deyişle, Türk ve Müslüman ahlakının kadın ve cinsellik hakkındaki görüşü Japon kültüründen farklıdır. Japon erkekleri ile kadınları aynı hamamda, özellikle de kırsal kesimde aynı anda yıkanabilirlerdi. Ancak bu onlar için sıradan olsa da, İslam kültüründe asla kabul edilemez, aynı zamanda yasaktır. Buna dayanarak, Akif'in Japonya'da bu yaşam tarzının sonuçlarını görecek kadar uzun süre kalmadığını söyleyebiliriz. Bazı mısralarda ise Japonların misafirperverliğine vurgu yapılır. Ancak bu mısralar yazılmadan 50-60 yıl önce Japonya’ya kaza nedeniyle isteyerek ya da istemeyerek ayak basan her yabancı öldürülüyordu. Bu da bu dizelerin o dönemlerde geçerli olamayacağını söylemeye mecbur bırakıyor. Özellikle o dönemde oluşmaya başlayan ve topluma sirayet eden Japon milliyetçiliğinde en üst ırk Japonlardır. Yabancılar ise değersizdir. Yine bazı mısralarda Japon fennine atıf yapılmaktadır. Şiirin bu kısmı da abartılı hatta yanlış bilgi verir. Batı biliminin ve yaşam tarzının Japonya'ya girmesi, Amerikalıların ülkenin limanlarını silah zoruyla dış ticarete açtığı 1854 yılında başladı ve Meiji döneminde Batı tarzı örgütlenme kanlı isyanlarla devam etti.Ş ark’ı baştan başa yıllarca dolaştım gezdim; diyerek başlayan ve İstedim sonra neden böyle Japonlar yüksek? diyerek devam eden kısımdan da anlaşıldığı üzere vaiz, gördüğü kadarıyla Japonya’nın ülke düzenine, - Osmanlı Devleti hatta Rusya da dahil olmak üzere- diğer Müslüman toplumlara göre daha sistemli ve disiplinli bürokrasisine ayrıca Japon nezaketine hayran kalmış ve bunu abartarak anlatmıştır. Burada gözden kaçırılan nokta ise Japonların nezaket konu dışı bırakılırsa siyasi, ekonomik ve toplumsal konulardaki üstünlükleri tamamen Batı’nın taklidi ile oluşmasıdır. Yani o zaman, Osmanlı’nın Batı taklitçiliği ile ne farkı vardır?
olmakla birlikte, buradaki önemli nokta, bu düşüncenin dini doktrinlerden veya geleneklerden değil, yoksulluktan kaynaklanıyor olmasıdır. Örneğin, ‘Kimsenin ırzına, nâmûsuna yan bakmayarak’ dizesi bu durumu gösterir. Başka bir deyişle, Türk ve Müslüman ahlakının kadın ve cinsellik hakkındaki görüşü Japon kültüründen farklıdır. Japon erkekleri ile kadınları aynı hamamda, özellikle de kırsal kesimde aynı anda yıkanabilirlerdi. Ancak bu onlar için sıradan olsa da, İslam kültüründe asla kabul edilemez, aynı zamanda yasaktır. Buna dayanarak, Akif'in Japonya'da bu yaşam tarzının sonuçlarını görecek kadar uzun süre kalmadığını söyleyebiliriz. Bazı mısralarda ise Japonların misafirperverliğine vurgu yapılır. Ancak bu mısralar yazılmadan 50-60 yıl önce Japonya’ya kaza nedeniyle isteyerek ya da istemeyerek ayak basan her yabancı öldürülüyordu. Bu da bu dizelerin o dönemlerde geçerli olamayacağını söylemeye mecbur bırakıyor. Özellikle o dönemde oluşmaya başlayan ve topluma sirayet eden Japon milliyetçiliğinde en üst ırk Japonlardır. Yabancılar ise değersizdir. Yine bazı mısralarda Japon fennine atıf yapılmaktadır. Şiirin bu kısmı da abartılı hatta yanlış bilgi verir. Batı biliminin ve yaşam tarzının Japonya'ya girmesi, Amerikalıların ülkenin limanlarını silah zoruyla dış ticarete açtığı 1854 yılında başladı ve Meiji döneminde Batı tarzı örgütlenme kanlı isyanlarla devam etti.Ş ark’ı baştan başa yıllarca dolaştım gezdim; diyerek başlayan ve İstedim sonra neden böyle Japonlar yüksek? diyerek devam eden kısımdan da anlaşıldığı üzere vaiz, gördüğü kadarıyla Japonya’nın ülke düzenine, - Osmanlı Devleti hatta Rusya da dahil olmak üzere- diğer Müslüman toplumlara göre daha sistemli ve disiplinli bürokrasisine ayrıca Japon nezaketine hayran kalmış ve bunu abartarak anlatmıştır. Burada gözden kaçırılan nokta ise Japonların nezaket konu dışı bırakılırsa siyasi, ekonomik ve toplumsal konulardaki üstünlükleri tamamen Batı’nın taklidi ile oluşmasıdır. Yani o zaman, Osmanlı’nın Batı taklitçiliği ile ne farkı vardır?
Mehmet Akif Ersoy’un Süleymaniye Kürsüsü’nde isimli şiirinde İslam dünyasının o dönemdeki iyi olmayan durumunu Japon milleti ile karşılaştırılması, ne yazık ki şairin Japon milleti hakkında bilgi eksikliği ve hayranlığı sebebiyle sağlıklı olarak yapılamamıştır. Ancak bu önemli eseri Osmanlı ve cumhuriyet sonrası Türk toplumunda Japon milletine olan sempatinin olumlu yönden gelişmesine katkıda bulunmuştur. Eğer Mehmet Akif Ersoy Japonya ve Japon milleti hakkında o dönem yeterli ve sağlıklı bilgi sahibi olsaydı, bu konu ile ilgili dizelerini iki kez düşünerek yazacağından emin olabilirdiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder